Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü
Çevre Yönetimi
Genel Müdürlüğü

IPCC ÖZEL RAPORLARI

15 Ekim 2019

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 5-7 yılda bir Dünya’nın iklim sisteminin geldiği durum ile ilgili değerlendirme raporları hazırlamaktadır. Bu raporlardan ilki 1990, ikincisi 1995, üçüncüsü 2001, dördüncüsü 2007 ve beşincisi de 2013-2014 yıllarında yayınlanmıştır. Hükümetler arası yapısı nedeniyle IPCC yılda 2 kez gerçekleştirdiği oturumlarla işlerini planlamakta ve kararlarını almaktadır. Ülkemizce de toplantılara düzenli katılım sağlanmakta ve dikkatli bir şekilde takip edilerek katkılarımız sunulmaktadır.

Bu kapsamda, IPCC 6. Değerlendirme Raporunun(AR6) hazırlanmasına IPCC’nin Şubat 2015'teki 41. oturumunda karar verilmiş olup, hazırlık süreci devam etmekte ve 2022 yılında onaylanarak yayınlanması beklenmektedir. IPCC’nin Ekim 2015'teki 42. oturumunda, bu rapordaki çalışmaları ve değerlendirme döngüsünde üretilecek Özel Raporları denetleyecek yeni bir Büro seçildi.

Bu kapsamda, IPCC 3 tane özel rapor hazırlamıştır. IPCC’nin 1-5 Ekim 2018 tarihleri arasında Incheon-Güney Kore’de gerçekleştirdiği 48. Oturumunda, bu doğrultuda IPCC tarafından hazırlanan söz konusu 1,5 Derecelik Küresel Isınma Özel Raporu (Yönetici Özeti) müzakere edilmiş ve yayımlanmıştır.

2019 yılı Ağustos ve Eylül’de ise sırasıyla “İklim Değişikliği ve Arazi” ve “Değişen İklimde Okyanuslar ve Kriyosfer” özel raporları yayımlanmıştır.

IPCC’nin 2-6 Ağustos 2019 tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre kentinde gerçekleştirdiği 50. Oturumunda tam adı “Karasal Ekosistemlerde İklim değişikliği, Çölleşme, Arazi Bozulumu, Sürdürülebilir Arazi Yönetimi, Gıda Güvencesi ve Seragazları Değişimleri” olan ‘İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporu’nun Politikacılar Özeti’ müzakere edilerek 8 Ağustos2019 tarihinde yayımlanmıştır. IPCC’nin üç çalışma grubunun bilimsel liderliğinde, Ulusal Seragazı Envanteri Görev Gücü’nün katkıları ve III. Çalışma Grubu Teknik Destek Birimi desteği ile 52 ülkeden 107 uzmanla hazırlanan, 195 ülke hükümeti tarafından onaylanan rapor tarım, ormancılık ve diğer toprak kullanım biçimlerinin küresel insan kaynaklı seragazı emisyonlarının %23’ünden sorumlu olduğunu gözler önüne sermektedir.

Söz konusu rapor;  Toprakların, insanların büyüyen baskısı ile karşı karşıya olduğu ve iklim değişikliğinin bu baskıyı daha da artırdığını, bununla beraber küresel ısınmanın 2°C altında tutulmasının ancak tarım ve gıda sektörü dahil tüm sektörlerde seragazı emisyonlarının azaltılması ile mümkün olabileceğini vurgulamaktadır. Bu rapor, Aralık’ta Santiago, Şili’deki BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı (COP25) için kilit rol oynayacak bir bilimsel rapor olacaktır.

İklim Değişikliği ve Arazi Raporu’na göre gezegenin iklim değişikliğinin üstesinden gelmesinin en iyi yolu kapsayıcı sürdürülebilirliğe odaklanmaktan geçiyor. Bu kapsamda rapor, arazi bozulumu ile mücadele etmek ve iklim değişikliğini engellemek veya iklim değişikliğine uyum sağlamak için kullanılabilecek yöntemleri ortaya koyuyor;

  • Arazilerin, nüfus artışı ve iklim değişikliğinin bitki örtüsü üzerindeki olumsuz etkileri artarken gıda güvenliğini temin etmek için üretken kalması gerekiyor. Bu durum, toprakların iklim değişikliği ile mücadeleye katkısının sınırlı olacağı anlamına da geliyor. Örneğin, gıda güvenliğine dair riskleri önlemek için enerji bitkilerinin ekimi ve biyoenerji konusunun dikkatlice ele alınması gerekiyor. Ayrıca, ağaçların ve toprakların karbonu verimli bir biçimde tutması zaman alan bir süreç. Biyoenerji bu yüzden gıda güvenliği, biyolojik çeşitlilik ve arazi kullanımı alanındaki risklerden kaçınmak için dikkatlice yönetilmeli. Bu tür konularda istenilen sonuçlara ancak yerel ihtiyaçlara ve koşullara uygun politikalar ve yönetişim sistemleri ile ulaşılabilir.
  • Rapor, gıdaların üçte birinin kaybolduğunu ya da çöpe atıldığını ortaya koyuyor. Gıda kaybı ve atığının nedenleri, gelişmiş ile gelişmekte olan ülkeler ile bölgeler arasında büyük farklılıklar gösteriyor. Bu kaybı azaltmak, sera gazı emisyonlarının azaltılmasını ve gıda güveliğinin geliştirilmesini sağlayabilir.
  • Eşitsizlikleri azaltmak, geliri artırmak ve bazı bölgelerin (toprağın yeterli gıda temin edemediği yerlerin) dezavantajlı duruma düşmesini engellemek için gıdaya eşit erişimi sağlamak iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı durmak için diğer yöntemler. Aynı zamanda, erken uyarı sistemleri gibi hali hazırda erişilebilir olan risk yönetimi ve paylaşımı yöntemleri de bulunuyor.

İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporu Politikacılar Özeti’ne (SRCCL) erişim için: https://report.ipcc.ch/srccl

IPCC’nin 20-23 Eylül 2019 tarihlerinde Monako’da gerçekleştirdiği 51. Oturumunda ise ‘Değişen İklimde Okyanuslar ve Kriyosfer Özel Raporu’nun Politikacılar Özeti’ müzakere edilerek 25 Eylül 2019 tarihinde yayımlanmıştır. Çalışma IPCC’nin 6.Değerlendirme Raporu döngüsünde hazırlanan üç özel raporun sonuncusudur.  Rapor, hükümetlerin iklim değişikliğinin okyanuslara ve kriyosfere (gezegenin tüm donmuş alanları; buz tabakaları, dağ buzulları, permafrost, buz sahanlığı ve kar örtüsü gibi) etkileri üzerine bir rapor talep etmeleri üzerine 36 farklı ülkeden 104 yazar ve yayımcının katkısıyla yaklaşık 7000 bilimsel çalışmayı değerlendirerek hazırlanmıştır. Rapora göre, okyanus, buz ve kar örtüsü iklim değişikliğine bağlı olarak değişiyor;

  • Deniz seviyesinin hızla yükseldiğini ve emisyonlar azaltılmazsa okyanusların 2100 yılı itibarıyla geçen yüzyıla göre 10 kat hızlı yükseleceğini ortaya koymaktadır. Çalışmaya göre, deniz seviyeleri şu ana kadar 16 cm yükseldi. Emisyonlar azaltılmazsa, deniz seviyelerindeki artışın 2100 sonrasında da devam edeceğini vurgulayan rapor, emisyonların artması halinde 2300’de 5,4 metreye kadar bir yükselme olabileceği konusunda uyarıyor.
  • Grönland ve Antartika buz tabakası yılda 400 milyar tondan fazla suyu okyanusa bırakmak suretiyle eriyor. Arktik’in karla kaplı bölgesi yaz aylarında her on yılda %13 oranında küçülüyor. Emisyonların artmaya devam etmesi durumunda buzulların, kütlelerinin üçte birinden fazlasını kaybedeceği, bu durumun insanların tatlı suya erişimini olumsuz etkileyeceği, emisyonların azaltılmasının ise bu kaybın yarısını önleyebileceği belirtiliyor. Emisyonlar azaltılmazsa 2100 itibarıyla bazı dağlık bölgeler üzerindeki buzulların %80’inin kaybolabileceği, birçok buzulun ise tamamen yok olabileceği vurgulanarak, sonunda yüzyıl bitmeden dağ buzullarının sağladığı tatlı su seviyesinin önce tavan yapacağı sonra düşmeye başlayacağı vurgulanıyor. Kar ve buz örtüsünün kaybı Dünya’nın sıcağı yansıtma özelliğini de azaltarak ısınmayı artırıyor. Arktik deniz buzu her on yılda %13 küçülüyor ve küresel ısınma 2°C’yi bulursa bazı yaz mevsimlerinde tamamen yok olması bekleniyor.
  • Okyanuslardaki canlı yaşamı büyük ölçüde etkileniyor; Deniz suyu oksijen kaybına uğrayıp daha asidik hale gelirken denizde yaşanan sıcaklık dalgalarının iki kat daha sıklaştığı ve sıcaklaştığı belirtiliyor. Okyanus sıcaklığının artış hızının 20. yüzyılın sonlarından beri ikiye katlandığı, denizlerdeki sıcaklık dalgalarının çok büyük bir kısmının (%84-90) insan kaynaklı iklim değişikliğine direkt bağlanabileceği vurgulanıyor. Deniz yaşamı da hâlihazırda okyanusların ısınmasından olumsuz etkilenmekte ve deniz canlıları yaşam alanlarını yılda 5 km gibi bir hızda değiştirirken, okyanusların ısınmasının ve aşırı avlanmanın da balık popülasyonlarını düşürdüğü belirtiliyor.

Değişen İklimde Okyanuslar ve Kriyosfer Özel Raporu Politikacılar Özeti’ne (SROCC) erişim için:

https://report.ipcc.ch/srocc

2018 yılında yayımlanan IPCC 1,5°C  Özel Rapor’unun  da ve henüz yayımlanan ‘İklim Değişikliği ve Arazi’ ve ‘Değişen İklimde Okyanuslar ve Kriyosfer’ Özel Raporlarının da ortaya koyduğu gibi bugün emisyonların hızlı bir şekilde azaltılması ülkemizde dahil olmak üzere tüm dünyada iklim değişikliğinin sebep olacağı tüm bu riskleri azaltabilir ve gecikmenin sebep olacağı bedellerden kaçınmayı sağlayabilir. 

 

 

 

Facebook’ta Paylaş Twitter’da Paylaş Google Plus’da Paylaş Yazdır